BvT HUKUK VE DANIŞMANLIK

ANASAYFA BvT HUKUK VE DANIŞMANLIK Boşanma Hukuku

Sıkça Sorulan Sorular

Boşanma Hukuku Hakkında Sorular

Boşanma: Eşler arasındaki hukuki, duygusal ve cinsel birlikteliğin son bulmasıdır.
Boşanma davasının asıl konusu eşlerin boşanması; ferileri ise maddi-manevi tazminat talepleri, velayet, nafaka, ziynet eşyalarının iadesi ve mal rejiminin tasfiyesidir.
Anlaşmalı boşanma davası ve çekişmeli boşanma davası olmak üzere iki çeşit boşanma davası vardır.
Eşlerin boşanma ve ferilerinde ortak bir mutabakata varmaları sonucunda anlaşmalı boşanma davası açılabilecektir. Eşlerden birinin dava açması durumunda davalı eş davayı kabul edecektir.
a- Evliliğin en az bir yıl sürmüş olması ve
b- Tarafların boşanma ve ferileri hususunda anlaşmaya varmış olması gerekir.
Kanun anlaşmalı boşanma davasının açılabilmesi için evliliğin 1 yıl sürmüş olması şartını aramaktadır. Ancak taraflar boşanma ve ferileri hususunda anlaştıkları sürece dava açılabilecektir. Ancak açılacak dava teknik olarak anlaşmalı boşanma davası olmayacağı için alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almak en doğrusu olacaktır.
Anlaşmalı boşanma protokolü, eşlerin boşanma ve ferileri hususunda anlaştıklarına dair hususları içeren sözleşmedir. Eşlerin serbest iradesi doğrultusunda hazırlanıp imzalanır. Evliliğin sonlandırılmasında bir hayli önem taşıyan bu protokol, birçok teknik husus içermesi ve ileride doğacak hak kayıplarının önüne geçilmesi açısından mutlaka alanında uzman bir avukat eşliğinde hazırlanmalıdır. Maalesef uygulamada eşler protokolün hayati önemini görmezden gelmekte ve bir avukattan yardım almamaktadır. Bu nedenle de boşanma sonrası mağdur olmaktadır.
Anlaşmalı boşanma davası açıldıktan sonra eşlerden biri boşanma veya ferilerindeki tutumunu değiştirebilir. Anlaşmadan vazgeçilmesi halinde ıslaha gerek olmadan dava kendiliğinden çekişmeli boşanma davasına dönüşecektir. Bu durumda davacıya dayandığı vakıa ve delilleri dilekçeyle bildirmesi için süre verilmeli, davacının verdiği dilekçe sonrası dilekçelerin karşılıklı verilmesi işlemi tamamlanmalıdır.
Eşlerin boşanma veya ferilerinde mutabakata varamaması sonucu açılan davaya çekişmeli boşanma davası denir.
a- Zina,
b- Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış,
c- Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme,
d- Terk,
e- Akıl hastalığı ve
f- Evlilik birliğinin temelinden sarsılması
Olmak üzere beş özel ve bir genel boşanma sebebi vardır.
TMK m. 161’e göre; “Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve herhâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.” Zina, özel boşanma sebebidir. Zina nedeniyle açılan boşanma davalarında mahkemeler kesin ispat aramaktadır.
TMK m. 162’ye göre; “Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve herhâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.” İşbu madde de özel boşanma sebebidir. Mahkemeler davanın kabulü için kesin ispat aramaktadır.
TMK m. 163’e göre; “Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.” Kanun koyucu bu maddede süregelen bir durum olması nedeniyle hak düşürücü süreden bahsetmemiştir. Kanaatimizce yine affetme halinde kusursuz eşin dava açma hakkı düşecektir.
TMK m. 164’e göre; “Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.”
Terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için;
a- Eşlerden birinin 6 ay süre ile evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla ortak konutu terk etmesi,
b- Dava açma hakkı olan eşin, terk eden eşe noter veya mahkeme aracılığı ile iki ay içerisinde ortak konuta dönmesi için ihtar çekmesi gerekmektedir.

Burada dikkat edilecek bir diğer husus ise terkin olumlu surette gerçekleşebildiği gibi olumsuz surette de gerçekleşebileceğidir. Şöyle ki; eşini ortak haneden zorla gönderen ve ortak haneye dönmesini engelleyen kişi de terk etmiş kabul edilmektedir. Bu durumda müşterek haneye dönemeyen kişi terk nedeniyle ihtar çekip akabinde boşanma davası açabilecektir.
TMK m. 165’e göre; “Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.” Somut olayda kanun koyucu akıl hastası olmayan eşin dava açabilmesi için ortak hayatın kendisi için çekilmez hale gelmiş olması şartını aramaktadır. Kısacası davacı açacağı davada davalı eşinin akıl hastası olması sebebiyle ortak hayatın çekilmez hale geldiğini ispatlamak zorundadır.
TMK m. 166/1,2’ye göre; “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.”

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması genel nitelikteki boşanma davasıdır. Uygulamada sıkça karşılaştığımız dava türüdür. Davacı davanın kabulü için davalının ağır kusurlu olduğunu tanık dahil her türlü delille ispat edebilecektir. Bu madde nedeniyle açılan boşanma davalarında en önemli delil aracı tanıktır. Uygulamada mahkemeler, tanıkların duyuma dayalı bilgisini değil görgüye dayalı bilgisini kabul etmektedir.
17. Boşanma Davalarında Tarafların Duruşmada Hazır olma Zorunluluğu Var Mıdır? Anlaşmalı boşanma davası hariç olmak üzere diğer boşanma davalarında taraf vekillerinin “kadın ya da erkek eşi” duruşmada hazır etme zorunluluğu yoktur. Aile mahkemesi hâkimi gösterilen delillere göre olumlu veya olumsuz bir karar vermek zorundadır.

Not: Bu durumda tarafların vekillerinin olması zorunludur.
Boşanma davasında eşin bilgisi olmadan elde edilen ses kaydı veya görüntüler hukuka aykırı olarak elde edildiği için hükme esas alınmaz. Örneğin davacı eşin ev dinleme cihazı yerleştirmesi sonucu tespit edilen vakıa diğer eşe kusur olarak yüklenemez. (Yargıtay 2. HD, 22.11.2017 T. 2016/6077 E. Sayılı ilam)
Davacı açmış olduğu boşanma davasında davalının kusurlu olduğu ispat edemezse davası reddedilecektir. Haliyle boşanma da gerçekleşmeyecek ve yargılama giderleri ile vekalet ücreti davacı üzerine bırakılacaktır.
Eşlerden biri diğerinin kusurlu olduğundan bahisle boşanma davası açabilir. Kendisine dava yöneltilen eş ise davacı eşe karşı dava açabilecek ve davacının daha kusurlu olduğunu, davacının kusurları nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını iddia edebilecektir.
Boşanma ve ferileri nedeniyle açılacak davalara bakmakla görevli mahkeme “Aile Mahkemesidir”. Aile mahkemesi olmayan yerlerde Asliye Hukuk Mahkemesi “Aile Mahkemesi Sıfatıyla” davaya bakmakla görevlidir.
Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.
TMK m.169’a göre; “Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen alır.” Buna göre hâkim dava sonuçlanana kadar çocukların velayetinin kimde kalacağını, velayet kendinde olmayan eş için çocuklarla kişisel ilişki tayinini ve tedbir nafakasına ilişkin konuları belirleyecektir.
Boşanma davasının açıldığı tarihten kesinleştiği tarihe kadar aile düzeninin sağlanması ve korunması amacıyla hâkim tarafından takdir edilen ödemedir. Eşlerin mutlak eşitliği ilkesi gözetilerek, sosyal ekonomik durum araştırması neticesinde mali durumu zayıf olan eş lehine hükmedilir. Bununla birlikte kadının kendine yetecek gelirinin bulunması halinde kocanın yardımına ihtiyaç duymayacağından kadın lehine nafakaya hükmedilmez.
Tedbir nafakasına hükmedilirken tarafların boşanma davasında haklı olup olmadıklarına dikkate alınmaz. Zira dava devam etmekte olup hangi tarafın kusurlu olduğu ancak hükmün kesinleşmesiyle tespit edilebilecektir.

“Boşanma ve ayrılık davalarında, kusur durumu hiçbir şekilde tedbir nafakasının takdirine etkili bir unsur değilidir. Kusurlu eş yararına dahi tedbir nafakasına hükmedilmesi mümkündür” (YGHK, 30.05.2019, 2017/2-2287 E. Ve 2019/627 K. Numaralı ilamı)
Velayet geçici olarak kendisine verilen eş lehine ayrıca müşterek çocukların bakımını sağlaması açısından tedbir nafakasına hükmedilecektir. Bu durumda kadın lehine ayrı çocuklar lehine ayrı tedbir nafakasına hükmedilmiş olacaktır.
Mahkeme tarafından tarafların sosyal ve ekonomik durumları tespit edilir. Bu bağlamda eşlerin meslekleri, iş ve gelirleri, çocukların yaşı, çocukların okul durumu, yaşadıkları semt ve sosyal çevre itibarıyla bulundukları yer ve yaşama şekilleri dikkate alınır.
Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Buna göre yoksulluk nafakasına hükmedilmesi için iki şart aranmaktadır:

a- Nafaka isteyen eşin boşanma sebebiyle yoksulluğa düşecek olması,
b- Nafaka isteyen eşin daha ağır kusurlu olmaması.

Kanun koyucu “daha ağır kusurlu olmaması” derken az kusurlu olması halinde de yoksulluğa düşecek olması koşuluyla eş lehine nafakaya hükmedileceğini belirtmiştir.

“Davacının avukat olduğu, ruhsatının ve baro levhasında kaydının bulunduğu anlaşılmaktadır. Mesleğin icra etmesine engel bir durumu bulunmamaktadır. Bu halde yoksulluğa düşeceği kabul edilemez. Bu husus nazara alınmadan davacı yararına yoksulluk nafakası tayin ve takdiri doğru bulunmamıştır.” (Yargıtay 2. HD. 13.11.2014 T. 2014/11264 E. Ve 2014/22557 K. Numaralı ilam)
(Örnek Yargıtay Kararları İçin bknz – Pratik İçtihatlar)
Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır. Boşanma davası verilen hükmün kesinleşmesini takiben hükümde çocuklar lehine belirtilen iştirak nafakası devreye girecektir. Velayet kendisinde olmayan eş takdir edilen miktarı iştirak nafakası kapsamında ödemek zorundadır.
Durum ve şartların değişmesi halinde hâkim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır. Velayet kendisinde bulunan eş nafakanın arttırılmasını istiyorsa bunun için “Nafakanın arttırılması” davası açması gerekmektedir.
Mahkeme tarafından lehine nafaka hükmedilen taraf nafakanın tahsili için nafakayı ödemekle yükümlü olan eşe icra takibi başlatmak zorundadır. İcra takibinin yapılmamış olması alacağı ortadan kaldırmaz ancak nafakanın ödenmemesi nedeniyle yapılacak nafaka şikayetlerinde kesinleşmiş bir icra takibinin varlığı şartı aranmaktadır.
Nafaka alacağı talebini içeren icra takibinin kesinleşmesinden itibaren borçlu nafaka borcunu ödemezse alacaklı 3 ay içerisinde icra ceza mahkemesine şikâyette bulunabilecektir. Ödenmeyen her ay için şikâyette bulunulabilir. Ancak 3 aylık süre hak düşürücü süredir. Yargılama neticesinde nafaka borcunu ödemeyen borçluya 3 aya kadar tazyik hapis cezası verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra kararın gereği yerine getirilir yani borçlu ödeme yaparsa derhal tahliye edilir.
Velayet kamu düzenindendir. Çocuğun velayeti verilirken gözetilmesi gereken en önemli husus çocuğun üstün yararıdır. Çocuğun üstün yararı gözetilirken dikkat edilecek huşular ise şunlardır: Çocuğun yaşı, velayetin verileceği eşin çocukla olan ilişkisi, velayetin verileceği eşin ekonomik ve sosyal durumu v.b. Bununla birlikte idrak çağında olan çocuğun velayetinin tayininde çocuğun görüşünün alınması gerekmektedir.
Gerek dava esnasında gerekse dava sonucunda velayeti kendisine verilmeyen eş ile çocuk arasında mahkeme tarafından kişisel ilişki tayin edilir. Velayet kendisinde olmayan eş kişisel ilişki tayininin infazı için velayeti kendinde olan eşe karşı çocuklarla şahsi münasebetin düzenlenmesi talebini içeren icra takibi yapmak zorundadır.
Velayet kendisine verilmeyen eş gerekli şartların oluşması durumunda “velayetin değiştirilmesi davası” açabilecektir. Davanın yargılaması esnasında yine çocuğun üstün yararı göz önüne alınacak ve buna göre hüküm tayin edilecektir.
Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. Maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi için mutlaka tazminatın talep edilmiş olması gerekmektedir.
Boşanmada yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbidir:
a. Hâkim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.
b. Hâkim, bu olgular hakkında gerek re'sen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.
c. Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hâkimi bağlamaz.
d. Hâkim, kanıtları serbestçe takdir eder.
e. Boşanma veya ayrılığın fer'î sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz.
f. Hâkim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir. (TMK m.184)
İddet Müddeti: Boşanan kadının tekrar evlenebilmesi için boşanmanın kesinleştiği tarihten itibaren beklemesi gereken 300 günlük süredir.
Boşanmanın kesinleştiği tarihten itibaren 300 günlük iddet müddeti dolmadan kadın yeniden evlenebilir. Ancak bunun için “iddet müddetinin kaldırılması” davası açması gerekmektedir.
Eşlerin evlilik öncesinde ve evliliğin devamı esnasında edindikleri mallarda tasarruf, mülkiyet ve yönetim hakları ile boşanma halinde bunların nasıl paylaşılacağı huşularını düzenleyen kurallardır. Kural olarak 01.01.2002 tarihinden sonra başlayan evliliklerde Türk Medeni Kanunu eşler arasında yasal mal rejimi olarak “edinilmiş mallara katılma” rejimine ilişkin hükümlerin uygulanacağını belirtmiştir.

Bununla birlikte 01.01.2002 tarihinden önce başlayan evliliklerde de eşler herhangi bir mal rejimi seçmemişlerse mal rejiminin tasfiyesinde 01.01.2002 tarihinden itibaren edinilmiş mallara katıla rejimi uygulanacaktır.
Kanunda 4 çeşit mal rejimi türü olduğu belirtilmiştir. Bunlar:
a- Edinilmiş Mallara katılma rejimi
b- Mal ayrılığı rejimi
c- Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi
d- Mal ortaklığı rejimi

Eşler evlenmeden önce veya sonra mal rejimi sözleşmesi yaparak edinilmiş mallara katılma rejimi dışında diğer rejimlerden birini kabul edebilirler. Anılan sözleşme noterde düzenleme veya onaylama şeklinde yapılır.
Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.
Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır:
a. Çalışmasının karşılığı olan edinimler,
b. Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler,
c. Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar,
d. Kişisel mallarının gelirleri, (Örneğin, eşlerden birine miras olarak kalan evin kira geliri veya bağın, tarlanın mahsulü ya da üçüncü bir kişinin yaptığı para bağışının getirdiği faiz geliri, kökeni kişisel mal olmasına rağmen, edinilmiş mal olarak kabul edilmiştir.)
e. Edinilmiş malların yerine geçen değerler. (TMK m.219)
Mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona erer. Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer. (TMK m.225)
Mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan dava bir alacak davasıdır. Boşanma davasının açıldığı tarihte mal rejimi sona erdiği için işbu dava da açılabilecektir. Örneğin: evlilik birliği içerisinde edinilen bir taşınmaz kadın üzerine kayıtlı ise erkek eş boşanma davasının açıldığı tarihten itibaren mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak davasını kadına karşı açabilecektir. Bu dava neticesinde erkek eşe alacak hakkı doğmaktadır.
TMK m.220’ye göre; “Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
a. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
b. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
c. Manevî tazminat alacakları,
d. Kişisel mallar yerine geçen değerler.”

NOT: Kişisel mallar, mal rejiminin tasfiyesine dahil edilmezler.
Bir eşin kişisel mallara ilişkin borçları edinilmiş mallardan veya edinilmiş mallara ilişkin borçları kişisel mallarından ödenmiş ise, tasfiye sırasında denkleştirme istenebilir. Örneğin kadın ziynet eşyalarını taşınmaz alımı için bozdurup kullanmışsa kadının alacak hakkı hesaplanırken yapılan bu ödeme göz önünde bulundurulacaktır.
TMK m.206’ya göre; “Haklı bir sebep varsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine, mevcut mal rejiminin mal ayrılığına dönüşmesine karar verebilir. Özellikle aşağıdaki hâllerde haklı bir sebebin varlığı kabul edilir:
a. Diğer eşe ait malvarlığının borca batık veya ortaklıktaki payının haczedilmiş olması,
b. Diğer eşin, istemde bulunanın veya ortaklığın menfaatlerini tehlikeye düşürmüş olması,
c. Diğer eşin, ortaklığın malları üzerinde bir tasarruf işleminin yapılması için gereken rızasını haklı bir sebep olmadan esirgemesi,
d. Diğer eşin, istemde bulunan eşe malvarlığı, geliri, borçları veya ortaklık malları hakkında bilgi vermekten kaçınması,
e. Diğer eşin sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun olması. Eşlerden biri ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun ise, onun yasal temsilcisi de bu sebebe dayanarak mal ayrılığına karar verilmesini isteyebilir."
Düğünde kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından takılmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır. Evlenme sırasında kadına takılan ziynetler, ülke geleneklerine göre kadına güvence olması amacıyla verilmektedir.
Evet, ziynet eşyaları kadının kişisel malıdır. Bu nedenle mal rejiminin tasfiyesinde hesaba katılmaz.
Ziynet eşyalarının iadesi davası boşanma davasıyla birlikte açılabileceği gibi boşanma davasından ayrı olarak da açılabilecektir. Niteliği itibariyle alacak davasıdır.